Hangisi Daha Tehlikeli: Corona Virüsü mü Kapitalizm mi? – Emre Güntekin

0

Corona virüsünün (Covid-19) Türkiye’de de varlığının resmi olarak açıklanmasıyla birlikte, ülke gündeminin uzunca bir süre bu konuyla haşır neşir olması kaçınılmaz oldu. Sosyal medyada salgın üzerine birçok teyitsiz bilgi yayılırken; virüsün özellikle son günlerde İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yarattığı karamsar tablo toplumda doğal olarak korku yaratıyor. Öte yandan salgınla birlikte ekonomilerin yavaşlaması ve alınan koruma önlemleri küresel kapitalizmin bünyesinde yatan defoların hızlı bir şekilde yüzeye çıkmasına yol açıyor. Karamsarlık ve korku son yıllarda yükselişe geçen otoriter-sağ popülizmin gücünü pekiştirmesi açısından da uygun bir maddi zemin yaratıyor. Türkiye’de de şimdiden corona virüsü ile ilgili haberler konusunda yargının hızla harekete geçmesi, iktidarın da meseleye bir halk sağlığı sorunu olmaktan öte bir iç güvenlik meselesi olarak baktığını gösteriyor. Oysaki yapılması gereken çok basit: Toplumu krizin boyutları hakkında açık bir şekilde bilgilendirmek ve gerekli tedbirleri hızlı bir şekilde almak. Ancak her şeyi kendi iktidarlarına karşı birer tehdit olarak görüp, kriminalize edenlerin bundan kaçınması şaşırtıcı değil. Geçmiş felaketlerdeki iktidar performansı, salgının varolan boyutlarından daha azının gösterildiğini düşündürdüğü sürece polisiye tedbirler kamuoyundaki paniği, yalan ve dezenformatif haber furyasını engelleyemeyecektir.

Bu yazıda esas olarak vurgulanması gereken noktalardan birisi de, belki de en önemlisi, korona virüsü salgını ile kapitalist üretim biçimi arasında var olan somut bağlardır. Bu konuda bilimsel referanslara dönüp bakmakta yarar bulunmaktadır. 2009 yılında BioScience dergisinde yayınlanan “Biodiversity Loss Affects Global Disease Ecology” (Bio-çeşitlilik Kaybı Küresel Hastalık Ekolojisini Etkiliyor) başlıklı çalışma ekolojik yıkımla küresel ölçekte gözlemlenen patolojik hastalıklar arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor.

İnsanlık kapitalizmden önce de, tarihi boyunca pek çok ölümcül salgınla karşılaştı. Üretim biçimleri gelişip evrimleştikçe insanlığı yeni hastalıklarla tanıştırdı.

Bu noktada iki aşamadan bahsedilebilir:

1. Avcı-toplayıcılıktan yerleşik yaşama ve tarımsal üretime geçişle birlikte insanlık daha geniş alanlara, daha kalabalık bir şekilde yayılma imkânı yakaladı ve bu yeni karşılaşılan canlı türlerinden kaynaklanan hastalıklara yakalanma konusunda ihtimalleri artırdı.

2. İkinci kırılma noktası ise Sanayi Devrimi oldu. Sanayi Devrimi ile birlikte gelişen hava ve su kirliliği gibi etkenler ölüm nedenleri arasında kanser gibi hastalıkların; ayrıca alerji ve doğum bozuklukları gibi sağlık problemlerinin artışına yol açtı.

Enfeksiyonel hastalıklar ise esas olarak sağlık imkânlarının geri kaldığı üçüncü dünya ülkelerinde ciddi bir problem olarak var olmaya devam etti.

Günümüzde yaşanan ve özellikle corona virüsü salgını ile doruk noktasına çıkan salgınlar, yer kürenin salgın hastalıklar bağlamında yeni bir evreye geçtiğine işaret ediyor ve iki önemli sürecin gelişimine bağlanıyor: Küreselleşme ve ekolojik kriz. Bunlara bağlı olarak gelişen alt süreçler ise şöyle özetlenebilir:

1. Çevre kirliliği
2. Hızlı nüfus artışı
3. Kentleşme
4. Küresel anlamda meta ve insan mobilizasyonunun artışı

Küreselleşme ile birlikte kimi yaban canlıları uluslararası ticaretin bir parçası haline geldi ve bu dünya üzerindeki genetik farklılıkların azalması sonucunu yarattı. Öte yandan uluslararası taşımacılığın artışı ile birlikte bit, pire ve sivrisinek gibi canlılar dünyanın bir bölgesinden başka bir bölgesine rahatlıkla ulaşabildi. Bu sayede kızıl, sıtma ve beyin iltihabı gibi hastalıklar yerel sorunlar olmaktan çıkarak farklı coğrafyalarda da görülmeye başlandı. Öte yandan ormansızlaşma ve ekosistemlerin yok oluşuyla birlikte yaban canlıları ve patolojik hastalık kaynağı olan canlılarla insanlar arasındaki temas arttı. Corona virüsün kaynağı yarasa mı, pangolin mi henüz belli değil; ancak sorunun bu süreçle doğrudan bağlantılı olduğu kesin.

Ayrıca küresel ısınma gibi etkenler sıtma gibi hastalıklara yol açan patojenlerin daha hızlı bir şekilde üreyebilmeleri için uygun ortam yaratıyor. Örneğin Peru Amazonları’nda yapılan araştırmalar ormanlık olmayan alanlarda sıtmaya yol açan Anopheles darlingi parazitinin yoğunluğunun ormanlık alanlara göre daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Doğadaki yırtıcı hayvan popülasyonunda yaşanan dramatik azalma da hastalık yapıcı parazitlerin artışının önünü açıyor. Örneğin Malawi Gölü’nde yumuşakçalarla beslenen çiklet balığına yönelik aşırı avlanma Bulinus kabuklu salyangoz türünde ve şiştozomiyas hastalığında artışa yol açtı.

Corona virüsü salgınıyla birlikte yüzümüze çarpan önemli bir gerçeği de belirtmek gerek: Neoliberal kapitalizmle birlikte ekolojik krizin yerel etkileri hızla uluslararasılaşıyor. Dolayısıyla kapitalizme ve onun yarattığı ekolojik yıkıma küresel ölçekte dur demeden SARS, Ebola ve corona virüsü gibi küresel felaketlere dur dememiz mümkün olmayacaktır.

No comments