MEB’in MESEM (mesleki eğitim merkezi) aracılığıyla A101 ile imzaladığı protokole göre öğrenciler 4 gün işte 1 gün derste eğitim hayatlarına devam edecekler.
MEB, öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak görevini bir yana bırakmış işyerleri ve özel okulların zenginliğini sağlamayı dert edinmiş durumda. Meslek liselerinde mesleki eğitim kılıfıyla işyerlerine ucuz iş gücü sağlanıyor. Öğrencilerin sınıflarını geçebilmesi için stajlarında alacakları nota ihtiyaçlarının olması uğradıkları haksızlıklara karşı ses çıkaramamalarına sebep oluyor. Öğrenciler asgari ücretin ciddi miktarda altına çalıştırılırken devlet stajyer başına işyerlerine ödeme yapıyor.
Protokolün imzalandığı market zincirlerini ise çalışanlarına uyguladıkları baskılardan, köşesiz iş tanımlarıyla birçok işi aynı çalışanlarına yüklemelerinden ve çalışanlarına zorla tarihi geçmiş ürünleri zorla satmalarından biliyoruz. Çalışanlarının bir kısmını ise üniversite mezunu işsiz gençlerin oluşturduğu bu market zincirleri şimdi de gözünü kar hırsı ile daha genç ve ucuz bir emek kaynağına dikmiş durumda.
MESEM Ne Amaçlıyor?
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile 1986 yılından itibaren uygulamada olan Mesleki Eğitim Merkezleri(MESEM) bir AKP projesi olarak örgün eğitime ‘uyarlanmıştı’. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer yıl sonunda 1 milyon genci MESEM ile buluşturmayı planlıyoruz şeklinde proje hedefini duyurmuştu. Bu açıklamada Özer övgüyle “iş adamlarımız ile el ele vererek mesleki eğitimle ilgili yepyeni başarı hikayelerini ortaya çıkartacağız.” diyor. Ucuz işgücü olarak patronlara pazarladıkları gençler ise konunun öznesi dahi değil.
MEB’in aldığı kararla 2021-2022 yılları arasında birçok mesleki ve teknik anadolu lisesinde Mesleki Eğitim Merkezi(MESEM) açılmıştı. Bu süreçte patronlar teşvik ve ucuz iş gücü alabilmek için MESEM önlerinde kuyruğa girmişlerdi. MEB’in bu hamlesi sahiden de patronlar bakımından aranan hamleydi. Haftanın 1 günü okula giden 4 gün ise işletmelerde çalışan öğrencilerden 9, 10, 11’inci sınıfta olanlar asgari ücretin sadece yüzde 30’unu 12’inci sınıflar ise yüzde 50’sini alabiliyorlar. Patronlar bir yandan kendilerine altın tepside sunulan ucuz emeği sömürürken öte yandan teşviklerle ceplerini dolduruyorlar. Yaş sınırının kalkmasıyla patronlar işyerlerinde çalıştırdıkları işçileri bu sürece dahil edip teşviklerden rahatça yararlanıyor. Sigortalar MEB bütçesinden ödenirken patronlara maddi destek de sağlanıyor. Çeşitli danışmanlık şirketleri bu konuyla ilgili reklamlarını “Çalışanlarınız ustalık sertifikası alırken, siz de teşvik kazanın! İşgücü kaybı yaşamadan, MESEM teşviki kazanın!” şeklinde duyuruyorlar. Sözün özü bu sistemin öğrencilere, gençlere ne eğitim bakımından ne de maddi kazanç bakımından faydası var. Düşük ücretle haftanın 4 günü çalışan öğrenciler eğitimden uzak kalıyor, iş yerlerinde çocuk işçiliğin çileli şartlarıyla baş başa bırakılıyor. Kamu kaynakları çocukların geleceği için değil sermaye gruplarını zenginleştirmek için kullanılıyor.
Zincir market A101 ile yapılan anlaşma ile çocuk işçilik projesine son sürat devam ediyor. Zincir marketler diplomalı işsizlerin hayatta kalmak için yıllardır tek çıkış kapısı oldu. Kötü çalışma koşulları, güvencesizlik ve düşük ücretlere rağmen binlerce genç işsiz kalmaktansa bu koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. AKP ve MEB ise gençliğin girdiği bu bataklığı daha da beter hale getiriyor ve çocuk işçileri zincir market kapılarına gönderiyor. Çocuklar A101’de çalışsın, giderler fondan karşılansın A101 ve patronlar kazansın!
Gençlerin, çocukların kendi hayatlarında söz sahibi olabileceği bir dünya kurmak için bu politikalara ses çıkarmak gerekiyor. Azgın sömürü koşullarına ve gençliğin geleceğinin patronlara peşkeş çekilmesine karşı birlik olmamız şart.