Bulvarlardan Komüne Giden Yol – Ayça Yılmaz

71 gün özgür yaşadım, artık ölüm umurumda değil!

Estetiğin ve güzelliğin başkenti, “ışıklar şehri” Paris… Dikkatli bakılırsa Komünü, tarihe ilham olan nice devrimci anı, mücadeleyi ve özgürlük uğruna akan kanı görmek mümkün Paris sokaklarında. Geçmişin izlerini tüm canlılığıyla görmek için bakışları Père Lachaise Mezarlığı’na çevirmek yeterli. Komünarların kanlı haftanın sonunda kurşuna dizildiği “Komünarlar Duvarı (Mur des Fédérés)” tüm gerçekliğiyle karşımızda durmaktadır. Bu yazıda pek çok farklı açıdan okunan Paris Komünü kent mekânı üzerinden okunmaya ve anlaşılmaya çalışılacaktır.

1848

Paris Komünü’ne dair bir yazının 1848 Devrimi ile başlatılması yerinde olur. Öğrencilerin ve orta sınıfın Şubat 1848 tarihinde düzenlediği cumhuriyetçi protestolara polisin müdahale etmesiyle birlikte şehirli yoksul halk, kitleler halinde harekete geçti ve monarşi yıkıldı. Avrupa 1845 yılından beri derin bir ekonomik krizin içindeydi. Milyonlarca insan işsiz kalmıştı ve sefalet içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktaydılar. Sosyal reform talepleriyle zanaatkarlar, emekçiler ve küçük tüccarlar ayaklanmıştı. Ne yazık ki, güç burjuva liberallerin eline geçince karşı devrim hamlesi gecikmedi. “Kanlı 23-26 Haziran döneminde General Cavaignac’ın kuvvetleri, barikat barikat çarpışarak şehrin doğusundaki kenar mahallere girip direnişi ezdiler (1). 1848’in aralık ayında yapılan başkanlık seçimlerini Napolyon’un yeğeni Louis Bonaparte kazandı. Üç yıl sonra ise askeri bir darbeyle diktatörlük iktidarı kurdu. 1852’de İkinci İmparatorluğu ilan ederek III. Napolyon unvanını aldı.

Haussmann

Siyasi olarak ayakta kalabilmek için Napolyon bir yandan muhalif siyasal hareketleri geniş çaplı olarak bastırmaya girişmiştir. Diğer yandan ise 1848 krizinin getirdiği, atıl durumda olan artı sermaye ve atıl iş gücü için hem ülke içinde hem de ülke dışında çözüm yolları bulmaya çalışmaktadır: Çok geniş çaplı altyapı inşaatları, Avrupa’nın dört bir yanına yayılan demiryolu inşaatları, Süveyş Kanalı gibi projelerin desteklenmesi, liman inşaatları, bataklıkların kurutulması… Fakat tüm bunların arasında atıl sermayenin ve işsizliğin soğrulması için en önemli çözüm yolu Paris’in kentsel altyapısının düzenlenmesinden geçmekteydi. Bu yüzden 1853 yılında Bonaparte, Georges-Eugéne Haussmann’ı bayındırlık işlerinin başına geçmesi için Paris’e getirdi.

Haussmann’ın ütopyacı modeliyle Paris toptan bir şekilde değiştiriliyordu. Devasa bir ölçekle şehir yeniden inşa ediliyordu. “Mimar Hittorf yeni bir bulvar için yaptığı planı kendisine gösterdiğinde Haussmann planı mimarın yüzüne fırlatarak ona şöyle demişti: ‘Bu genişlik yetmez… genişliği 40 metre almışsın, bense 120 metre istiyorum” (2). Tarihte barikatların kurularak şehrin savunma ağını oluşturan sokaklar, caddeler süslü, vitrinlerle dolu, koca bulvarlara dönüştürülmekteydi. Paris’in yeniden inşası yöneten sınıf için toplumsal istikrarın sağlanmasının temel bir aracı haline gelmişti. Gelecekte yaşanabilecek bir halk ayaklanmasına, barikatlara karşı, modern kentin simgesi haline gelen bu bulvarlar askeri birliklerin hızla hareket edebileceği geniş koridorlar yaratmaktadır.

Bu dönüşüm kentte yaşayanları da dönüştürmüştür. Yepyeni bir kent imajı, şehir yaşantısı ve şehirli personası yaratılmıştır. Kentin asıl sakinleri olan emekçi, yoksul kesim ise kent merkezindeki yaşam alanlarından çıkartılmış ve şehir merkezine uzak yeni alanlara taşınmaya zorlanmıştır. Kente olan aidiyetlerinde ciddi bir sarsılma söz konusudur. Halk kayıp duygusuyla baş başa bırakılmıştır. Kent merkezi tam da yeni kent imajına uygun olarak burjuvalaştırılmıştır. Paris’in doğusunda işçi banliyöleri oluşurken batısı lüks ve şatafatlı burjuva yaşamına ayrılmıştır. Komün dünlerinde batı yarısındaki direniş bu nedenle daha zayıftı. Asıl direniş işçi mahallerinin bulunduğu doğu yarısında güçlenmekte ve sertleşmekteydi.

Tarihi kent meydanının yıkımı, aşırıya kaçan kamulaştırma faaliyetleri ve kent merkezinden uzağa itilen emekçi, yoksul halkın durumu ortaya yeni bir kavram çıkarmıştır: Haussmannlaştırma. Engels “Konut Sorunu” adlı çalışmasında bu kavramı şu şekilde ifade etmektedir: “Gerçekte, burjuvazi barınma sorununu kendi usulüne göre yalnız bir çözme yöntemine sahiptir -yani onu öyle bir şekilde çözer ki çözüm sürekli olarak sorunu yeniden üretir. Bu yönteme ‘Haussmann’ denir” (3).

Aslında Haussmann’ın yaptığı tam olarak “artı sermayenin nereye harcanacağı sorusuna, borçlanmayla finanse edilen Keynesyen bir kentsel altyapı yenileme sistemi kurarak yanıt vermekten ibarettir.” Sistem 1868 yılına gelinceye kadar gayet iyi işledi fakat 1868 yılında kentsel dönüşümün dayandığı finans sistemi ve krediler çöktü. Haussmann’ın yetkileri elinden alındı ve Fransa Bismarck Almanyası’na savaş açarak yenildi. Yeni bir Ulusal Meclis oluşturmak için seçim yapıldı ve aşırı tutucu bir monarşist olan Adolphe Thiers ulusal hükümetin başına geçti.

Paris Komünü

18 Mart 1871’de Thiers’e bağlı askeri birlikler Montmartre’deki Ulusal Muhafızlara ait topları ele geçirmek üzere harekete geçti. Fakat Paris halkı bu saldırıyı geri püskürtmüştür ve Paris Komünü doğmuştur. “Komün, kısmen Haussmann’ın yerle bir ettiği şehir hayatına duyulan özlemden (1848 devriminin gölgeleri) ve Haussmann’ın faaliyetleri nedeniyle mülksüzleşen grupların şehri geri alma arzusundan yoğrulmuştu.”

Modernliği/kapitalizmi temsil eden bulvarların karşısında bulvarların, kaldırımların taşlarını söküp barikatlar inşa eden gerçek Paris halkı duruyordu. Sokaklar, meydanlar gerçek sahiplerine kavuşmuştu. Paris halkı iktidar tarafından dayatılan mekâna karşı çıkıp harekete geçmiş ve onu dönüştürmeye başlamıştı.

Tarih boyunca meydanlar kentlerin önemli simgeleri olmuştur. Mimari olarak önemli olmasının yanı sıra toplumsal olaylara şahit olması açısından da çok önemli bir yere sahiptir meydanlar. Meydanlara sahip olanlar şehirlere de sahip olurlar.

Komün sırasında meydanlar da çeşitli dönüşümlerden geçmiştir. Bunlardan biri Vendôme Meydanı’dır. “Napoleon’un 1809 Savaşı sonrasında ele geçirilmiş toplarla yaptırdığı, şovenizmin ve halkların kışkırtılmasının simgesi olan Vendôme Meydanı Zafer Sütunu Komün’ün aldığı kararla yıkılmıştır” (4).

Bir diğer önemli meydan ise Concorde Meydanı’dır. Burası Fransa’nın en büyük ikinci, Paris’in ise en büyük meydanıdır. Fransız Devrimi sonrasında pek çok idam bu meydanda gerçekleştirilmiştir. Komün sırasında barikatların kurulduğu, önemli bir direniş noktası olmuştur.

152 yıl geçmesine rağmen Paris Komünü günümüze ışık tutmaya devam etmektedir. Paris burjuva hayallerle yıkılıp yeniden inşa edilirken içerisinde aynı anda sınıf mücadelesini de şekillendirmiştir. Bugün hala Fransa başta olmak üzere dünyanın pek çok yerindeki eylemlerde (Nuit Debout, Sarı Yelekliler vb.) Paris Komünü’nün izlerini görmek mümkün. Sokaklarda, duvar yazılarında, pankartlarda ve en önemlisi de sınıf mücadelesinin kalbinde…

(1): Faulkner, Neil. Marksist Dünya Tarihi: Neandertallerden Neoliberallere. İstanbul: Yordam Kitap, 2014, s.192.

(2): Harvey, David. Asi Şehirler: Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru. İstanbul: Metis Yayıncılık, 2013, s.48.

(3): Engels, Friedrich. Konut Sorunu, İstanbul: Yordam Kitap, 2020.

(4): Marx, Karl. Fransa’da İç Savaş. İstanbul: Yordam Kitap, 2016, s.19.