BOUN ÖĞRENCİLERİNİN TALEPLERİ!- Denizhan Eren BOUN MFT Sorumlusu

 17 Aralık 2020 tarihinden itibaren Boğaziçi Üniversite’si öğrencileri tarafından başlatılıp 3 gün arka arkaya süren, #bogazicisusma, #bounogrencinidinle, #BounSusPayıVerme hashtagleri ile yapılan protesto, özellikle ilk gün ve son gün twitterda sesini duyurmayı başardı. Twitter çalışması öğrencilerin geniş bir katılımı sayesinde başarılı oldu, bu geniş katılım okul içinden bazı akademisyenlerin, okul dışında olan öğrencilerin, siyasetçilerin ve hatta işçilerin katılımını sağladı. Twitter çalışmasından önce de Boğaziçi’nde bu şikayetler sessiz de olsa hissediliyordu ki, Boğaziçi senatosunun en son ki toplantısından hemen önce başlayan bu protesto büyük ihtimalle senatoya öğrencilerin baskısını hissettirdi (Senato: rektör, rektör yardımcıları ve seçilmiş akademisyenlerden oluşuyor, eğitimdeki ders, sınav, notlandırma gibi öğrencileri ilgilendiren konularda önemli kararlar alınıyor). Alınan toplantı sonucunda lisans öğrencilerine dönem sonunda 1 tane dersi harf notundan Pass/Fail notuna (yani P/F seçtiğiniz ders sadece o dersi geçip geçmediğinize göre notlandırılacak, ortalamanıza doğrudan bir etkisi olmayacak) geçme, ayrıca hem lisans hem lisansüstü öğrencilerine bir dersi danışman onayı gerekmeksizin bırakma hakkı verildi. Ama öğrenciler genelde 5 veya daha üst sayıda ders aldığından ve ders yükünün zayıflatılması ile ilgili hiçbir şey söylenmediğinden bu kararı sus payı olarak değerlendirdi.

Boğaziçi öğrencilerinin ders ve sınav yükünün azaltılması talebinin altında yatan sorunların bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

-Pandeminin bu kadar yayıldığı bir dönemde öğrencilerin kendilerinin veya yakınlarının hastalanma stresi içindeyken ders yükü altında ezilmek zorunda bırakılmaları.

-Evlerde neredeyse 1 yıldır izole olan öğrencilerin fiziksel ve psikolojik sorunlar yaşamaya başlamış olması.

-İnternet altyapısı, bilgisayar, telefon, tablet sıkıntısı yaşanması, bazı öğrencilerin gelir sıkıntısı olduğundan ek bir işte çalışmak zorunda olması, bu öğrencilerin kendilerinin ve ailelerinin ekonomik sorunlarla boğuşması.

-Bazı akademisyenlerin kopya çekilecek bahanesi ile normalde ağır olan ders ve sınav yükünü daha da katlanılmaz hale getirmesi, sınavda kamera kullanımını öğrencinin kişisel yaşam alanını ihlal edecek şekilde kullanması.

Yukarıdaki şikayetler Boğaziçi öğrencisi olmasanız bile size çok tanıdık gelebilir çünkü bu sorunları sadece Boğaziçi öğrencileri yaşamıyor. Öğrenciler bu taleplerin benzer türevlerini ODTÜ, İTÜ, YTÜ gibi başka üniversiteler için yükseltiyorlardı, hala da yükseltmeye devam ediyorlar.

Üniversitelerin bu tavrının arkasında akademisyenlerin öğrencilere karşı egolarından fazlası yatıyor. Aslında sağlık sisteminin yönetiminin arkasındaki tavır ile hem liselerde hem de üniversitelerde izlenen eğitim politikasında paralellikler var. Örneğin pandemi sırasında ekonominin ayakta kalması için hükümet emekçilerin her türlü tehlikeye rağmen çalışmasını istiyor, bu yüzden sağlık sorunları veya çalışma şartları konusunda emekçiler için gerçekçi bir önlem alınmıyor. Aynısı üniversiteler içinde geçerli, ekonominin ayakta kalmasının bir diğer şartı da üniversitelerin mümkün olduğunca kısa sürede mezun vermesi ve yeni işçi nesilleri yetiştirmesi, bu olağanüstü pandemi koşulunda öğrencinin sağlık, ekonomik veya ailevi sorunları kimin umurunda!

Bu yapısal sebeplerden dolayı bütün üniversitelerdeki öğrencilerin çığlıkları kısa sürede bitmeyeceğe benziyor, nitekim Boğaziçi yönetimi tam tahmin edildiği gibi öğrencilerin şikayetlerine karşı 3 maymunu oynamayı tercih etti. Boğaziçi ÖTK’sının(Öğrenci Temsil Kurulu) öğrenci sorunları karşısında gerçekçi bir adım atmaması, hatta okul yönetiminden tavır alması öğrencilerin okulda temsiliyet sıkıntısı yaşaması sorunu daha da derinleştiriyor.

Eğitim piyasacı bir tavırla yönetilmez, öğrencilerin ihtiyaçları piyasanın, yönetimde olan bir avuç vasıfsız zenginlerin ihtiyaçlarına feda edilemez. Ayrıca Boğaziçi ÖTK’nın sahte temsiliyeti değil, öğrencinin okulun eğitim politikalarının belirlenmesinde gerçekçi bir katılımı sağlanması gerekmektedir. Boğaziçi Marksist Fikir Topluluğu olarak bu iki konuda da her zaman öğrencilerin yanında olacağız.

Son olarak üniversite önünde uzun süredir direnişlerine devam eden Bimeks işçilerinin Boğaziçi öğrencisine twitter kampanyasında attığı desteğin önemine dikkat çekeriz. Aynı kapitalist sistem hem biz öğrencileri hem işçileri aynı saflarda buluşturuyor. İşçilerin dayanışmasını unutmamalı, Vedat Akgiray gibi hem işçiye hem öğrenciye düşman patron eğitmenlere karşı birlikte mücadele etmeliyiz.